Press ESC to close

YahşibeyYahşibey Ali Osman Yahşi

Keyif Adamı

 ‘Keyif Adamı’ kavramını duymayanız yoktur eminim. Hayattan her durumda keyif almaya çalışanlara isnat edilir çoğu zaman. Hızla akıp giden hayatta karşılaştığı her olumsuzluğun ; ‘mutlaka hoş bir tarafı vardır’ bilinciyle hareket eder bu insanlar. Kısacık hayatta ufacık tefecik problemlerin kendilerini üzmesine, hayatlarını zehir etmesine izin vermezler. Bir problemle mi karşılaştı; önce çözmeye çalışır sonra, baktı olmuyor ‘tık ‘ diye üzerinde geçiverirler.

             Siz bunu Avrupalıların polyannacılığı veya Doğuluların aşırı kaderciliği olarak düşünebilirsiniz. Açıkçası ben o kanaatte değilim. Onun içindir ki; zaten ‘keyif adamı’ kavramına kendimi çok yakın bulurum. Her platformda da bunu dile getirir ve hoş bir edayla ‘Ben keyif adamıyım’ derim. Onun için birçok arkadaşım ‘ya sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun’ diye meraklarını dile getirirler. Siz bunu ‘Umursamazlık ‘ olarak düşünmeyin lütfen. Çok farklı şeyler bunlar. ‘Sorumluluk bilinciyle,keyfince yaşamak’ diye de tanımlayabilirsiniz siz bunu. En azından benim için öyle.

            Biraz da bakış açısıyla alakalı galiba. Hatırlarsınız Hz İsa’nın (a.s) kıssasını. Bir havarisinin gördüğü köpek leşine ‘ne kadar pis kokuyor’ demesi ve Allah rasulünün ona karşılık ’Ne kadar güzel dişleri var’ diye karşılık vermesi. Tamamen sizin hangi açıda olduğunuza bağlı.

            Yakın zamanda hoş olmayan bir sürprizle karşılaştım. Aylar öncesinde planladığımız Hollanda ve Belçika gezisi için yaptığım vize başvurusu sebepsiz bir şekilde ret olunmuştu. İlk başlarda üzülmüyor değil insan. Uzun zamandır hayalini kurduğunuz hoş bir gezinin hüsranla sonuçlanması pek güzel şeyler hissettirmiyor insana açıkçası.

           Ama eğer ‘keyif adamıyım’ diyorsanız bu duygularınızdan bir an evvel kurtulmayı ve hatta onu pozitife çevirmenin yollarını aramalısınız. Yok, eğer siz de o karanlık dünyada kalıp, boşluğa küfrederseniz meselenin hiç de iç açıcı olmayacağı kesin.

 Benin Hollanda hüsranına ilk tepkim; Londra’nın garip binası Gherkin’ın yakınlarında çok hoş bir restaurantta benimle aynı kaderi paylaşıp vizeleri ret olunan arkadaşlarla akşam yemeği oldu. Seçiciliğimden dolayı Londra’da pek yaklaşamadığım bu tarz yerlerdeki keyifli yemeklerimden birisiydi açıkçası. Bir nebze de olsa Hollanda gezisini unutmuştum.

         Diğer adım ise; Ertesi günün sabahında arkadaşlarla beraber İngiltere’nin güney sahillerine yolculuğumuz oldu. Bournemouth, Poole, Eastbourne, Seaford, Peacehaven, Brigton gibi İngiltere’nin güney sahillerinin okyanusla kucaklaştığı şehirlere iki günlük gezi, beni bambaşka dünyalara götürmüştü. Çok hoş dakikalar geçirdik şu bizim vizezedelerle beraber. Hangisinden bahsedeyim; Işıl ışıl güneşin altında kumlar üzerinde çocuklar gibi koşuşumuzdan mı, sevdiklerimize ‘sürpriz olsun diye’ ışıldayan kuma yazdığımız yazılardan mı yoksa havalı edalarla oynadığımız zengin sporu golf ten mi?

         Siz, poz vermek için şekilden şekle giren artistvari arkadaşlarımızdan mı, sessiz sakin kendi halinde yaşayan, hoş evleri ile bizleri selamlayan İngiliz köy ve kasabalarından mı, yoksa Londra’da garip bir şekilde kaybolup yolumuzu bulamayışımızdan mı kelam etmemi istersiniz benden? Benim için her bireri çok hoştu ve ben çok keyif aldım.

          Şimdi düşünüyorum da o vize hüsranıyla oturup kalsaydım o keyifli tatlar yerine ne bulurdum acaba. Kocaman bir ‘Hiç’ olurdu herhalde. Belki de isyan bayrağını çekecektim birçok kalbi kırarak. Benim hatırlamak istemediğim bir leke olarak kalacaktı mazimde.
 İşte onun için ben ‘keyif adamı’ olmayı seviyorum. Hayattan keyif almayı, her daim keyifli kalmayı seviyorum.

           Hayattan keyif almanız dileği ile.

          Muhabbetlerimle. Sevgiyle Kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir