
Medeniyet denilence binlerce farklı cevap gelir aklınıza. Öyle ki bazen karar vermek de zorlanırsınız hangi cevabın doğru olduğuna dair. Eğer bir de medeniyetin merkezi varsayılan bir şehirde yaşıyorsanız hakikaten çok zor bir işe kalkışmışınızıdır doğru cevabı bulmak için.
Geçmişinizde aldığınız eğitimlerden, yaşadığınız tecrübelerden, yaşadığınız çevreden yola çıkarak belli cevaplar oluşturmuşunuzdur benliğinizde ve bir nevi bu sizin hayat tarzınız olmuştur. Pek tabi bu hayattaki doğru kabul ettiğiniz şeyleri, kırmız çizgiler üzerine çelik duvarlarla çevrelemişsinizdir her türlü saldırıya karşı.
Hemen burada şu gelebilir aklınıza ’’yahu kardeşim sen nerede yaşıyorsun? Hiç mi bakmıyorsun etrafına ve niçin kapatıyorsun kulaklarını değişim çağrılarına? Belki de haklısınız ama eğer değişim, uğruna dönme dolap olmaksa ben bu değişime karşıyım arkadaş ve ardından hemen şunu eklemeliyim, hayat devam ettikçe; değişim ve gelişim olacaktır ama tabi ki bu bukalemun olmayı gerektirmez. Pek tabi değişim uzun uzadıya anlatılabilir ama gelin biz bunu başka yazıya bırakalım ve asıl konumuza devam edelim.
İdeallerimin sürüklediği bu şehirde, hani şu havalı ama aslında zavallı sözcüklerle ifade edilen ‘Avrupai tarzı’ yakından tanımam ve sözüm ona bizim oralardaki modern geçinen ve kendilerini öteki mahallenin çocuğu kabul eden insanların maskeler ardındaki yüzlerini tanıma fırsatı buldum.
Durun size medeniyet diye temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtıp önümüze sürülen kokuşmuş Avrupa-i tarzdan kendimi de katarak bahsedeyim.
Eğer medeniyet;
- Londra’nın en işlek caddesinde herkesin gözü önünde hayâ sınırlarını hiçe sayarak hayvanlardan daha sefil hareketlerde bulunmak ve tüm insanların bunu normal hatta gerekli saymasıysa;
- Bir milletin geleceği olan gençliğin; büyük bir çoğunluğunun uyuşturucu ve içki bağımlısı olması ve kızların üçte ikisinin çok küçük yaşlarda hamile kalma tehlikesi atlatması ve hatta kalmasıysa ve dünyanın en önemli kitlesel medya kanalının bunu teşvik etmesiyse;
- Bir neslin devamı olan aile kurumunun insanların hemen hemen hepsi tarafından bir zül kabul edilmesi ve uzun yılar evli kalanların hayretler içinde dinlenmesi ve bunun bir saçmalıktan ibaret olduğunu savunulmasıysa;
- Yağmur altında saatlerce yol tarifi yapacak kadar zarif ve naif görünenlerin, hemen sizin zayıf tarafınızı bulduğunda menfaati uğruna tüm gücüyle sizi ezmeye çalışması ve elinde bulundurduğu özelikle de medya gücüyle kendini haklı çıkarması ve tüm dünyayı ahmak yerine koymasıysa;
- Kendi menfaatleri uğruna yüz binlerce insanı öldürüp sonra da masumiyetlerini ve insancıl olduklarını göstermek çabası olarak; devlet başkanlarının ve taç sahiplerinin nezaket ziyaretinde bulunup ve televizyonlarda şirin şirin boy göstererek zavallı insanların en kıymetli değerlerini kullanarak onları ahmak yerine koymasıysa;
Kusura bakmayın arkadaşlar; o zaman ben medeni değilim.
… Ve ben o medeniyete bye bye (hoşça kal) diyorum.
Tabi bu liste uzatılabilir satırlarca… Ve sanki şu serzenişlerinizi duyuyor gibiyim ‘’Kardeşim sen de ne kadar pesimist adamsın! Bardağı dolu tarafından baksan ya’’
O zaman şunu hemen antrparantez söyle vereyim; Sözde medeniyetler ülkesinde yıllarca önce dikilen fidelerin daha yeşil yaprakları var artık… Nasıl mı oluyor? Keşfetmek için bakmaya devam edin…
Belki de haklısınız dünyanın en varlıklı ve en popüler ülkesi için bunlar çok ağır olabilir ama beni onlardan çok; basamak olarak kullandıkları insanlar ilgilendiriyor.
Son olarak; satırlarımla aynı fikirde olmayabilirsiniz… Hiç önemli değil! Nasıl olsa dünyanın en demokratik ülkesinde yaşıyoruz!
Muhabbetlerimle…
Bir yanıt yazın